Betül Yazgan Çicek 2018 Ekim
İNSANLIĞIN YÜKSELEN DEĞERİ: NEFS PSİKOLOJİSİ
“Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru, içinde kandil bulunan bir oyuktan yayılan ışığa benzer. O kandil ki cam bir fanus içindedir; o fanus ki, inci gibi parıldayan bir yıldızdır sanki. Ve o kandilin yakıtı ne Doğu’da ne Batı’da eşine rastlanmayan mübarek bir zeytin ağacından alınmaktadır. Ve o ağacın yağı (öyle arı-duru, öyle parlak ki) neredeyse ateş değmeden de ışık verecek: nur üstüne nur. Allah (cc.) erişmek isteyeni nuruna eriştirir; işte (bunun içindir ki) Allah (cc.) insanlara örnekler vermektedir; çünkü her şeyi bütün boyutlarıyla (yalnızca) Allah (cc.) bilir.”
(Kur’an, M.Esed Meali, Nur Suresi: 35)
İnsanoğlunun kadim dramına Kur’anî bir izah sunar Nur Suresi 35. ayet.
Hz. Âdem’in (as.) dünyaya gönderildiği andan itibaren ana vatanından kopmuş, dünya gurbetinde yalnız yol almaya mecbur kalan insan, özünde bir numunesini taşıdığı ışığın peşine düşer. Bu ışıktan uzaklaştıkça da görüş açısı daralır ve el yordamıyla nesnelere ve insanlara sarılıp ‘İçimde, ta derinlerde bir yerde hissettiğim ve bir zamanlar bir parçası olduğum ışık sen misin? Diye sorar durur. Aldığı yanıt her seferinde olumsuz olunca da yeniden ve yeniden sorar. Nesneler çoğalır, insanlar çoğalır, sorular çoğalır... Fakat cevap değişmez. Buna karşılık insan azalır… Bir parçası olarak kopup geldiği o IŞIĞA dönmek için çırpınır durur dünya hayatının dalgaları arasında. Yol boyunca da içinde bir itici güç, kendisini kendisi dışındaki dünyadan ayıran bir ‘ben’ olduğunu kuvvetle hisseder. Bu güç, bir acayip nesne olan ‘nefs’tir. Onunla yol almaya, ışığına ulaşmaya çalışır. Nefs, diğer adıyla ‘ben’ hem bineğidir insanın hem engeli; hem mesafe aldırandır hem de yolundan alıkoyan.
Kemâl yolunun bineğidir nefs…
Bu yolculukta nefsi bir vasıta olarak kullanabilmek sistematik bir ilahi eğitim gerektirir. Onunla meşgul olmanın iki yolu vardır; ilki onu dönüştürmek, ikincisi ise tamamen terk etmeye çalışmak. Tamamen terk, uzun seneler boyunca yapılacak disiplinli bir manevi terbiye ile mümkünken, dönüştürmek asıl tavsiye edilendir. Zira Hazreti Peygamber (sav.) de “Nefisleriniz bineklerinizdir, ona rıfk ile muamele ediniz.” buyuruyor.
Nefsi dönüştürmekten maksad, nefsin bizi kontrol etmesine son vererek onu kontrol altına almaktır. Ruh bedeninin en önemli parçası olan nefsi kontrol altına alıp kemâl yolunun bineği olarak kullanmak için illa ki hırpalamak, zulmetmek ve öldürmek gerekmez. Maksat onu suhuletle geliştirmek ve dönüştürmektir.
Nefs denilen benlik, tevhid yolunda yaşadığımız dualitenin kaynağıdır. Onu içimizdeki ilahi merkezle uyumlu hale getirebilirsek ayrılıktan kurtulup vahdete erebiliriz ancak. Âlemin özü hükmündeki benliğini ilahi akışa katabilen tek varlık olarak insan, anlamsız kaotik sesleri ilahi bir beste haline dönüştürebilen kabiliyete sahip en üstün varlıktır zira.
Potansiyelinin farkına var!
İnsan sadece birinci derecede hayvani nefsten müteşekkil bir varlık değildir. Sonsuzluğa doğru gelişme potansiyeline sahip çok katmanlı ilahi bir yapının temsilcisidir. İçindeki ontolojik yükselme potansiyelini içgüdüsel olarak daima hisseder. Çünkü kopup geldiği yerin özelliklerini bilinçdışı bir süreç olarak taşımaktadır. Var olan bu potansiyeli harekete geçiremez bilinçdışından bilince taşıyamazsa kaynağa, öze, birliğe ve tevhide doğru yükselememenin öfkesini yaşar. ‘Aynı katta’ kalmaktan sıkılır, daralır. Bulunduğu yerden ışığa ulaşamayacağını kavradığında ise ortaya kaygı ile birlikte öfke çıkar ve kendisini dipsiz bir çukurda buluverir. Buradan çıkış ise nefsin alt basamaklarından üst basamaklara çıkış ile mümkündür. Hayret ışığıyla içine düştüğü çukurdan çıkan insan süreç boyunca üst katlara yönelik bilinç sıçramaları (sufi terminolojide hâldir) yaşar. Cenab-ı Hakk’ın daimi yaratımı ile her an yeni bir yaratılışa şahit olduğunda da hayretten hayranlığa geçiş yapar. Fakat bu hâller değişkendir. Günlük hayat akışı içinde gerek müspet gerek menfi sürekli bir veri akışına maruz kalan nefs, tüm bunları kontrol edebilmek için bilince ihtiyaç duyar ve bu bilinci kazanmanın yollarını arar.
Nefs kategorileri ile her nefs katının işlevi ve dünyaya bakışı bilinmeden onu ehlileştirmek mümkün değildir. Ancak tevhid şuuru ile nefs sağlığı korunabilir. Aksi, nefs enerjisini boşa harcamak olur ki İslam dışındaki tüm inanç psikolojilerinde nefislerin yakalandığı haz/acı, sürekli tekrar ve olumsuz hâlin devamlılığı gibi hastalıkların sebebi budur. Bu enerjiyi boşa harcamak inançsız insanın sefaleti olur.
Bodrum katın kiracısı: modern insan
Potansiyelini sonuna kadar yaşama ve yükselme güdüsünden kaçınan modern insan, hayrete, coşkuya ve huşuya izin vermez, dar bir bilinç alanına hapsolur. Bu yukarı çıkmaktan korkan, bir tür yücelerde bulunma kaygısıdır. Yapılması gereken bodrum katta kalmakta ısrarcı olan nefse sevgi, anlayış ve yumuşaklık ile “Evet, sen bensin. Ama ben sadece sen değilim.” Deyip kavga etmeden bir üst katın varlığını kulağına fısıldamaktır. Böylelikle hem bulunduğu yeri terk etmek istemeyen inatçı nefsi boşluğa düşerim kaygısından kurtarmış oluruz hem de kendimize yükseliş imkânı sunmuş oluruz. Sonrası ise her katın kendi içinde geçerli olan bilinçdışı- bilinç- kalp- ruh senkronizasyonunu sağlayacak çeşitli ibadet ve talimlerle devam edecek bir terbiye sürecidir. Varoluşun mahiyetini idrak etmiş, özüne dönmeyi maksad edinen talip, bu terbiye ile Vahdet ezgisinin ritmine teslim olur. Hızını Vahdet orkestranın hızına göre düzenleyen bir şefin yönetiminde güvenli, yumuşak ve ritmik adımlarla nihai hedefine varır. Bodrum katın sürgünleri ise Yaratıcıya küskün, kendi orkestralarının şefi olarak sağır edici bir müziğin icracısıdırlar.
Bir sen vardır sende…
Bilinçdışında varlığını hissettiğimiz ancak kavuşamadığımız ışığın, anlık yansımalarını çeşitli ibadetler ve bu ibadetlerin içine saklanmış hâller ile talim ederiz. Amaç var olanı bilinç düzeyine çıkarmak ve durağan gidilen karanlık bir yolda bu ışığın huzmelerini takip edip hız kazanmaktır. Çünkü insanın asli değerlerini yaşaması bir lüks değil, varoluşsal bir ihtiyaçtır. Ne diyordu Mevlânâ Celâleddin Rûmî de (ks.):
“Sensin ama şu senin malik olduğun ‘sen! Değilsin! Çünkü bu senlik, sonunda senden ayrılacak, çıkıp gidecektir. Sonraki senliğin seni uyandırıp seni geldiğin yere kavuşturmak, gerçek varlığına ulaştırmak için sana gelmiştir! Sende, senden başka bir ‘Sen’ gizli; ne olduğunu anlayan, gerçek varlığını görebilen kişiye kul olayım.”