Aslı Erdul Temmuz 2018
TARİH SAHNESİNİN KAYIP AKTÖRÜ
İslam dünyası geçmişte adaletin timsali, tarihin münevver bir aktörü olduğu halde günümüz dünyasında uğradığı haksız saldırılar ve kompleksli bir ‘’ben tanımı’’ sebebi ile sürekli savunulası bir ruh halini yaşıyor. İslamofobi adı altında Batı dünyasının kendi ben tasavvuru çerçevesinde ötekileştirdiği İslam dünyası, batının tanımlamaları üzerinden kim olduğuna bakmayı bırakmak durumunda. Batının dayattığı akımlara, düşüncelere uygun davrandığı sürece medeni; bunun aksine özünü mayalayan hakikat tarifine göre yaşadığında ise çizilen çağdışı ve gerici imajına takılıp kendi kendisine değer biçmeye çalışıyor.
Önce köklerimizden hangi argümanlarla, nasıl koparıldığımızı iyi analiz etmeliyiz. Batının öteki toplumları medenileştirmeyi vazife edinmesinin arkasındaki gerçek niyeti iyi görmek gerek. Medeni olmayı Batının tanımları üzerinden anlamaya devam etmek batının bu kelimenin altındaki asıl hedefinin ne olduğunu da anlamamıza engel olacaktır. “Medenileştirme misyonu sloganıyla hareket eden Avrupalılar başka toplumları sömürmenin ve kendilerine benzetmenin, ‘’Beyaz adamın yükü’’ olduğuna inanmışlardı. Bu tarihi misyon bir evrensel düzenin kurulması için zorunlu görünüyordu. 19.yüzyılda formüle edilen ulus teorileri, ırk tasnifleri, antropoloji çalışmaları, tarih okumaları, edebiyat ürünleri, siyasi kavramlar, felsefe sistemleri, kültür ve medeniyet kurguları ve hatta moda tasarımcılığı, Avrupa merkezci yenidünya görüşüne ve siyasi düzenine doğrudan ya da dolaylı yollardan katkıda bulunmaktaydı.’’¹
Bu durumun bir neticesi olarak bizler de Osmanlının son zamanlarında ve Cumhuriyet tarihinde ortaya çıkan yüzeysel Batıcılık hevesi ile üretmeden, hazırı alıp adapte ederek geri kalmışlığın çözüleceği zannına kapıldık. Vulgar moderleşme, bizi muasır medeniyet seviyesine ulaştırmadı. Üstelik bu uğurda çok önemli iki değerimizi de yitirmiş olduk: dil ve din. Harf inkılâbı ile geçmişimize dönüp, bizi biz yapan ve öne geçiren icatlar ve eserlerden, üretmiş olduğumuz tüm birikimden kopmuş olduk. Kendi kültürümüzü üretemeyince kendi medeniyetimizi de inşa edemedik.
Müslümanların Tarihi Değiştiren Rolleri
Geçtiğimiz günlerde Hakk’a yürüyen Fuat Sezgin Hoca "İşin ilginç tarafı, Müslümanların tarihte ne kadar büyük yerleri olduğuna önce Müslümanları inandıracaksın. Bu da işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor." derken Müslümanların yaşadığı özgüven eksikliğini ve köklerimize yabancılaşmanın sebep olduğu şaşı bakışımızı ne de güzel ifade ediyor.
İslam medeniyetinin temelinde mükemmeli, en güzeli inşa etme ve keşfetmeye açık olma var, din terakkiye mani de bilakis destek. Bunu görmek için sadece Müslüman Endülüs’e bakmak bile yeterli.
İslam medeniyet tarihinden bu konuda pek çok örnek verilebilir. Mesela, 15. asırda yaşayan Alman Johannes Regiomontanus'un adını taşıyan trigonometri ilminin kurucusunun, 13. asırda yaşayan Nasirüddin et Tusi olduğunu, yine Alman matematik tarihçisi Anton von Braunmühl ortaya çıkardığını; 9. asırda, Güneş'le Dünya'nın, yıllık en uzak mesafesinin sabit olmayıp değişken olduğunu fark eden Müslümanlar, yörüngedeki ilerlemenin, 12.09 saniye olduğunu saptadığını (Günümüzde bu değer 11. 46 saniye olarak biliniyor.); Ekvatorun uzunluğunun, Halife Mem'un zamanında ölçüldüğünü, Bugünkü anlamıyla ilk uzay gözlemevi, 9. asırda Halife Me'mun zamanında, Bağdat ve Şam'da birer adet olmak üzere kurulduğunu; "El Biruninin, 11. asırda dünyanın enlem ve boylam derecelerini, 6 ile 40 dakika arasında değişen küçük yanlışlıklarla hesapladığını, (Bu küçük yanlışlıklar, ancak 20. asırda düzeltilebildi.)biliyor muydunuz? Bunlar sadece birkaç örnek.
Bu Üretken Durum Neden Bugün Tersine Evrildi?
Müslümanlarda özgüvenin sarsılmasını şu başlıklar altında izah edebiliriz:
1) İslam dünyasında yaşadığı belki de en temel problem imanî boyutta yaşadığı sıkıntılar. Bunun sebebini öncelikle çarpık eğitim sistemimizde arayabiliriz. Meslekî hedef gaye olurken; din, tarih ve medeniyet bilinci bu programın dışına itildi. Mana ve madde bütünlüğü ile fıtrata uygun bir sistem arayışına gidilmedi. Oysa “İnsan, ruhi kuvvetlerinin terbiyesi nispetinde kemale erişir. Müslüman şahsiyetinin bina edilmesi, kişisel ve sosyal hayatla yakından ilgilidir. Müslüman, müslümanların elinden ve dilinden güvende oldukları kimsedir İnsanın elinden ve dilinden güvende olması demek; hem bilgisinden, hem de bu bilgiyle yaptığı eylemlerinden emniyette olmak demektir." (Dr. Hüseyin Emin SERT )İman hususu hayatın tüm alanlaına dâhil olur.
2) İslam dünyasının özgüvenini yitirmesinin alt sebeplerinden bir diğeri, ahlaki problemlerdir. Ahlak, sorumluluk bilinci içinde yaşamayı, bu da kötülükten uzaklaşmayı, yalandan kaçınmayı, aldatmamayı, ikiyüzlü olmamayı, diğergam olmayı menfaatperest davranmamayı, kısacası güvenilir bir insan olmayı beraberinde getirir. Bilinçli Müslüman; dürüst, çalışkan, iyi niyetli, üreten, insanları, mahlûkatı seven ve onlara hizmete gayret eden bir kişi olmak durumundadır. Saf Suresinde “Ey iman edenler Allah’ın yardımcıları olun” buyrulmaktadır. Allahü Teâlâ’ya yardım etmek ne demektir? Allah’ın yarattığı düzeni korumak; fesat çıkarmamak ,-çıkarana engel olmak- ,düzeni bozan unsurlara çözüm üretmek olarak anlaşılabilir. Atalarımız bir mıh bir nal, bir nal, bir at, bir at, bir yiğit bir yiğidin de vatan kurtarbileceğini söylerken burada her ferdin kendi yapabileceği katkıyı küçümsememesi gerektiğe bir vurgu yok mudur? İslam ahlakı tüm -izm akımlarının üstünde bir mükemmelliktedir. Bildiğinin âlimi bilmediğinin talibi olmak bu ahlakın şiarıdır.
Aliya İzzet Begoviç’in dediği gibi “Allah’ın emri olduğu için iyi amelleri yapıyor, yasakladığı için de kötülüklerden sakınıyorum. İyi amel işleyerek dünyanın düzeltilmesinde mükemmelleştirilmesinde, Allaha yardımcı oluyorum. Benim katkım olmaksızın dünyanın bir kısmı ebediyen eksik bitmemiş gerçekleşmemiş olarak kalacaktır. Bu sebeple sadece iman edemem aynı zamanda faal olmak eylemlerde bulunmak için çalışmak zorundayım.”
3) Ekonomik problemler, İslam ülkelerinde özgüven eksikliğinin bir başka sebebi. Bu konudaki zafiyetler Müslümanların kendi havasını yaşamasına engel oluyor. Ekonomilerinin dış mihrakların tasallutundan kurtulması, Batının maddiyatla köşeye sıkıştırmasına karşı en iyi tedbirdir. Enerjide tarımda hayvancılıkta teknolojide dışa bağımlılıktan kurtulma hedefi için gayretli olunmalıdır.
4) Bir diğer problem ise yaşanılan siyasi problemler. Siyaset alanında tarih bilinci yüksek vicdanlı medeniyet tasavvuruna sahip iyi yetişmiş insanlara ihtiyaç çok büyük. Siyasetçinin dindarlığının artık bir kusur olmaktan çıkması gerek. Hatta din, dış politikada göz ardı edilmemesi gereken bir argümandır. Antiemperyalist hareketlere en güzel karşılık dinin sosyal hayatta görünür ve yaşanılır kılınmasıdır. ‘’Din insanlara güçlü bir ben tasavvuru ve kimlik verdiği gibi etkin bir sosyal mobilizasyon sağlar. İslam dünyasında bütün antiemperyalist hareketlerin ortaya çıkışında İslam, merkezi bir rol oynamıştır. Ümmetçilik ve ittihad-ı islam fikri antiemperyalizme karşı duruşun en somut ve yaygın ifadelerinden biridir. II. Abdulhamid Han ittihad-ı islam fikrinin siyasi alandaki en büyük aktörü ve hamisidir.’’²
Kendimiz Kalarak Nasıl Gelişmiş Güçlü Ve Bağımsız Bir Toplum Olabiliriz?
Terakki, bugün ilim ile amel; bilgi ile uygulama; üniversite ve piyasa arasındaki kopukluğun giderilmesi ile başlayacaktır. İlmi amele dönüştürmek bireysel ve toplumsal güven ortamını tesis eder. Bilgi ile uygulama arasındaki kopukluğun giderilmesi ise eğitimi; deneysel görsel keşfetmeye açık öğrendiğini uygulayabilen seviyeye çıkaracaktır. Aynı şekilde üniversitelerin de siyasi polemiklerden çıkıp, ilime bilime ve piyasa ihtiyaçları ile ilgilenmeleri gerekiyor.
‘’Kendi toprağımıza, tarihimize, hafızamıza, toplumsal irfanımıza ve değerlerimize dayanarak tefekkür ameliyesine giriştiğimizde ne hakikatten ne de evrensellikten kopmuş oluruz. Kendimiz kalarak evrensel değerlere sahip çıktığımız gün, yerel olanla evrensel olan arasındaki gerilimi de aşabiliriz.’’³ Bu noktadan hareketle zihnî tembellik ve ahlakî konformizmden kurtulmalı yapıcı, ne yaptığını ve ne yapacağını bilen, kucaklayıcı, erdem üreten, iyinin inşası için mücadele edenlerin safında yer alabilmeliyiz. Ya ayağa kalkıp tozu dumana katacağız; ya da geri kalarak tozu dumanı yutacağız başka bir olasılık yok vesselam.