Bahar Konur / Temmuz 2018
Bir Yıkık Şehir Hikayesi
Bahar Konur Temmuz 2018
Gün kızıl iken vardık kıyılarına
Arkamızda deniz önümüzde yepyeni bir coğrafya…
Çatırdayan sesleri ile alevi göklere yükseldi yanan gemilerin,
Başka umutlara veda ettik.
Sahi kimdik ve ne arıyorduk bilmediğimiz topraklarda?
Doğudan batıya yürüyüşte yeni bir sayfa açılmak üzere idi tarih sayfalarında
Medeniyet yeni bir medine inşa edecekti
Fetih yeni düzen kurmak yeni bir sistem ile ihya etmek demek değil miydi?
Dışlamadan, katarak, eriterek, damıtarak bin bir emek ve bilgiyle donatarak
Eşyayı yeni ve yeniden üzerine düşen tevhîd ışığı ile görmekti, göstermekti
Sesler vardı duyulmamış evrende, görülmemiş renkler
Bilginin derin vadilerinde uçmak vardı yeniden korkusuzca
Farklılıklarsa kesretti tevhîdi okumak ve tarihe okutmak için
El uzatmak, uzatılacak elleri tutmak vardı mirasımızda
Sağlam basıyorduk toprağa, çünkü kimdik biliyorduk
Adalet sade mahkemede olmaz, ilim kitaplarda saklı kalmazdı
Güzellik ve incelik olur vücut bulurdu sokaklarda
Öteki, ötelerin nişanını taşır diye saygı görürdü yanımızda
Gül kokusu en sevdiğimiz kokuydu
Nice gül sevdalısı yetiştirmek üzere ahdimiz vardı
Şehrimize gelenin gözü kamaşır, dili tutulurdu
Hakikat Arabî olur, Kurtûbi olur ders olur okunurdu
Duvarlarında “Allah ‘tan başka galib yok” yazdığı bu şehirde
Kılıçlar kadar güçlüydü kalemlerimiz
Kütüphanesiz yoktu hanemiz
Yüzük taşı idik yarımadanın paha biçilmez
Zamanın nakkaşı, tevhîdin vücut bulmuş haliydik
Misafirsiz kalmazdık, yabancı ülkelerden namımız duymuşlara
Yer açtık meclislerimizde, cömertçe paylaştık
Aydınlanacak Avrupa’nın çerağını yaktık
Tevhîd, adalet, özgürlük, merhamet bağrımızda
Yıkamazdı bizi düşman, ama en büyüğü ah gaflet!
Yakan gemileri biz, ama aynı gemide olduğunu unutan yine biz!
İhanetin uğursuz uğultusu sağır etti hepimizi
Düzen bozuldu, süngüler düştü!
Bilgi nehrinin yatakları kurudu, sıradanlaştık…
Acı kor oldu telaffuzu zor
Merhamet dilensek sesimiz duyulmaz
Yağmalanırken , aşağılanırken dermansız kaldık
Kapandı gök kapıları.
Mazlum ve mahzun şimdi hikayemiz
İsmimizi sildiler, mezar taşını bile bize çok gördüler
Mahremimize kilise inşa ettiler.
Hala maziden sızıyor ışıkların
Mümbit toprağında yabani otlar olsa da
Tevhîdin nisan yağmuru mahir bahçıvanlarını bekler
Hele bir dur dizlerimize fetih dermanı gelsin
Biliyoruz yeryüzü bize küs
Aşk ile rüzgâra söyleteceğiz, namzettir
Daima her yer Endülüs!