SÖZDE MİZAH
İslamofobiye hizmet veren ve bu düşünceyi beyinlere pompalayan kirli kanallar yıllar içinde değişti ve genişledi. Bir dönem ‘Cihatçı Müslüman Teröristler’ furyası esti Hollywood’da. Yüzlerce filmde İslam uğruna saldıran, sakallı, akıl sağlığı yerinde olmayan Müslümanlar aslında hiç de sebep yokken masum Amerikalıları, pardon yanlış söyledik; ‘Müslüman olmayan diğer insanları’ patlatıp öldürüyorlar ve başrol (Müslüman olmayan) binlerce insanın hayatını kurtarıyordu! Bu senaryodan yıllarca ekmek yedi bu Hollywood, hala da yiyor. Terörizmin işlendiği filmlerde teröristin Müslüman olduğu muhakkak vurgulanıyor. Peki, Hollywood kötü çocuk da Yeşilçam çok mu masum? 70’li 80’li yıllarda çekilen filmlere bir dönüp bakın, caminin imamı her zaman üçkâğıtçı, ahlaksız dalavereci değil mi? Sahtekârlar genelde üfürükçü hacı hoca olarak gösterilmedi mi?
Son zamanlarda herhalde Müslüman terörist konusu çok fazla tekrara düştüğü için film sektöründe saldırılarını ince ince dokunmalara döndürdüler. Şimdi revaçta olan karikatürler!
Çifte Standartlı Çizgisel Ayrımcılık
Fransız ‘sözde’ mizah dergisi Charlie Hebdo ifade özgürlüğü adı altında birçok saldırgan karikatür yayınladı. Bunlardan belki de en alçakçası Peygamber Efendimize (sav) yönelik olandı. Düzenlenen saldırı sonrası bir anda mağdur konumuna geçen bu sözde mizah dergisi, İslam dünyasına saldırılarına hiç ara vermedi. En sonuncusu Bodrum sahiline vuran üç yaşındaki Suriyeli Aylan Kurdi karikatürü… 'Riss' Laurent Sourisseau'nun çizdiği “Göçmenler" başlıklı karikatürde şunlar yer alıyor: Kurdi'nin kıyıya vuran cesedi, yanında “Küçük Aylan büyüdüğünde ne olurdu?" sorusu; altında koşarak kaçan bir kadını, gözü dönmüş bir halde kovalayan iki erkek; en altta Fransızca'da arkadan elle tacizde bulunanlar için kullanılan 'tripoteur' kelimesi kullanılarak 'Almanya'da tacizci' olabileceği cevabı yer alıyor.(*)
Burada İslam dünyasının saldırılar karşısında nasıl da yalnız bırakıldığını ve bu nefret söylemlerinin hiçbir şekilde suç sayılmadığını açıklamak için şu örneği vermek yerinde olacak: 2008 yılında Fransa eski Cumhurbaşkanının oğlu Jean Sarkozy’nin Yahudi nişanlısı olması sebebiyle din değiştirebileceği konusu karikatürize edilmiş ve akabinde çizer hakkında dava açılmıştı. Charlie Hebdo dergisi Jean Sarkozy hakkında karikatür çizen Bob Sine’i işten atarken, Peygamber Efendimiz (sav.) hakkında çok daha alçakça suç işleyen ve Müslümanları da kalbinden hançerleyen ‘çizeri’ çalıştırmaya devam etmiştir, hala da ediyor.
Basit ama Etkili
Tüm dünyada etkili olduğu gibi Türkiye’de de etkili bir role sahip karikatür. Sosyal medya üzerinde çok hızlı yayılabiliyor, dakikalar içinde sayısız karikatürü okuyabiliyorsunuz.
Gezi olaylarını olabildiğince pompalayan, hatta bunun için özel sayı bile çıkaran Penguen dergisi, işlediği konular ve aldığı tavır sebebiyle Charlie Hebdo’dan çok da farklı değil diyebiliriz. Hükümet karşıtı olması ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında seviyesizce ve hakarete varan karikatürler sebebi ile birçok kez hakkında dava açıldı ve 2017 yılında kapandı. Bu derginin çizerleri hakkında ne zaman bir yazıya denk gelsem yazının şu şekilde başladığını görüyorum ve şaşırmaktan kendimi alamıyorum, ‘Türkiye’nin önde gelen mizahçılarından…….’
Bunlar mizahmış, komikmiş de biz yanlış anlamışız gibi!!!
Bu insanlar Gezi olaylarıyla neler yapmaya çalıştılar bir düşünmek lazım. Gezi Olayları karşıtlarına, Müslümanlara ve dönemin Başbakanına nasıl hakaretler ettiler, dalga geçtiler, aşağıladılar. Ve bütün bunlar ne acıdır ki hala ‘miza’ kisvesi altında masumlaştırılmaya çalışılıyor.
Yerli ya da yabancı kim olursa olsun, Irkçı, İslamofobik, saldırgan bu karikatürleri yayınlamak ve yaymak ifade özgürlüğünün gereğidir diyebilir miyiz? Uluslararası hukukta ve birçok ülkenin hukuki mevzuatında, bir kişi ya da gruba karşı şiddet, ayrımcılık ve nefrete yol açabilecek her türlü aşağılama, tehdit ve taciz 'nefret söylemi' olarak kabul edilmekte ve bu tür söylemler cezai müeyyideye tabi tutulmaktadır. (*) Peki, bu işleyiş konu Müslüman dünyasına geldiğinde neden işlemiyor?
Yaklaşık 1,7 miyarlık Müslüman dünyası bu algılara, bu ‘dokundurmalara’ veyahut açıkça saldırılara ortak tepkisini ne zaman koymaya başlayacak?
Ne zaman?
Belki gülerken neleri kaybettiğini gördüğünde...