Bahar Konur Haziran 2018
İmaj Hiçbir Şeydir İhlâs İse Her Şey!
İblisin gözünde insan zavallıydı. Çünkü varlığı zayıftı, kırılıp dağılmaya müsaitti. Bildiği ne idi ki, insan kandırılmaya, nefsi arzuları ile ayartılmaya son derece müsaitti. Çünkü o ve melekler yaratılış aşamalarını görmüşlerdi ve bu beşerin zaaflarına da tanık olmak demekti. Şahit olduğu bu varlıktan yaptığı çıkarım onu Rabbine asi, insanın da amansız bir düşmanı yapacaktı ki, şeytan Rabbimizden izin aldığı vakit en güvendiği de işte bu yönümüzdü. İblis Âdem’e saygı secdesini bu yüzden reddetti ve insanın bu saygıyı haketmediğini söyleyip Rabb’imizden mühlet aldı ayağını hak yoldan kaydırabilmek için. İşte tam da burada insanoğluna “…ancak muhlis kullarım müstesna” ayeti ile müjdelenen samimiyet; şeytanı etkisizleştiren temel ilke oldu.
İkilik ihlâsı bozar…
Yeryüzüne düşünce insan, varlığı kesretle çevrildi. Anayurdunda görmediği işlerle, görevlerle ve en önemlisi nefsinin arzuları ile tanıştı imtihan yurdunda. Hayat, ilk devrinden itibaren tezatları hep bünyesinde barındırdı. Âdem (as)’ın bir oğlu diğerinin katili olurken, bir diğeri peygamber olmadı mı? İnsanoğlunun önüne tercihler, seçenekler konuldu. Kiminin cevabı apaçık iken kimisi son derece girift oldu. Her imtihan bir soru idi ki; Tevhid’in hakikatine ne kadar yaklaştın ey insan?
Dinin muhlisleri olmak bir ilahi emirdir. Çünkü İslam iman ve amelde ihlâsı yani saflığı ve katışıksızlığı en çok önceleyendir. Yaşantıda tercihler veya terk edilenler hep bu arı duru itikadın çizdiği yol üzere olacaktır. Öyleyse dinde samimiyet, tevhid ilkesinin o “la ilahe”si ile tanımlanır, sahte tanrılar dışlanır diyebiliriz. Gerçekten ilginçtir tevhid ilkesinin bir reddedişle başlaması. Sahte ve yalandan olmuş ve olacak her şeyi imandan uzaklaştırmak ve nihayetinde Tek ve Hakk olanı yani tasavvuf ıstılahı ile söylersek nefyetmek ve sonra da ispat etmek...
Samimi kullar yani muhlislere, ihlâsa erdirilenlere şeytanın hilesi zayıftır. İhlâs bir kalkan gibi mümini her türlü saldırılardan korumakta; varoluşunun, aidiyetinin ve yolcusu olduğu ahiretin bilinciyle yaşamasını ve eyleyeceği tüm işlerin sağlıklı bir zeminde olmasını ve sonuçları itibariyle de başarılı kazanmasını sağlamaktadır…
Muhlis kullar hür insanlardır. Zincirleyen, tökezleten yüklerden hafiflemişlerdir. Cesaret ile büyük bedeller ödeyebilirler. Samimiyet zorlayan şartlarda ortaya konulan bir cevherdir.
Karar alırken ve o kararları uygularken kul olma şanına halel gelmemesi için titizdirler. Bu hayat öteki hayatın tarlası deyip azimle çalışırlar. Çünkü ihlâslı kul Rabbi’nin vaadinden şüphe etmez.
Samimi kul olmak öyle bir şeydir ki, bazen etrafına bakıp kim var demeden atılmayı bazen de neticenin selameti açısından geride durmayı becerebilmektir. Başkasını kendine tercih edebilmek, sessizce arka sıraya geçebilmektir.
İhlâsa erdirilmişler yani muhlisler sadelikten yanadırlar. Söz ve fiilleri abartıdan uzaktır. Hayatı hafife almazlar ama dünya yüklerinin hamalı da olmazlar.
Şekilci değildirler. Asıl değerli olanı belirleyen muhtevadır onlar için. Bu açıdan dindarlığın zarf–mazruf yani iç ve dış bütünlüğü ile yaşantılanması gerçeği ile hareket ederler. Samimilik dindarlığın ana niteliğidir. İçselleştirilmiş maneviyat hakikate en yakındır.
Araçsallaştırmadan dini yaşamaya çalışırlar. İslami yaşantıyı bir yere ve bir şeye ulaşmanın vesilesi yapmazlar. İnanç, itibar ve güç elde etmenin bir basamağı olarak görülürse ayak kayması kaçınılmaz olacaktır.
Samimi müminler sırf sonuç odaklı düşünmez. Çünkü başarı beklentisi, niyet ve eylemleri asıl mecraından farklı bir yere sürükleyebilir. Asli olan rıza –ı ilahidir. Ne kendine ne başka kimselere bir şey kanıtlamak zorunda hissetmeden vazifesini yapar.
Hayat içinde bütünlüğü muhafaza ederler. Hem kişilik hem de toplumsal açıdan parçalı bir yapı aldatmadır ki en büyük manevi zehirlenmedir. İhlâs, her zemin ve şartta bütünlüğü korumak, hangi kaba girerse girsin “Allah’ın boyasını” verebilmektir. Camide, şirkette, okulda, yalnızken veya kalabalıkta inanç bütünlüğünü bozmamaktır.
İmajlar dünyasında kendin olabilmek…
Modern toplumlarda göstermek ve görünmek üzere adeta bir zorlama var. İhlâsın zıddı olarak sahtelik veya –mış gibi görünmek olan imaj ciddi bir sorun. Dinin bir formu, şekli, görünürlüğü elbette olacaktır ama birilerine gösterme veya bir yere ulaşmanın yolu olması ihlâsı kaçıracak, meselenin kabuğundan ibaret rahatsız edici yönü kalacaktır. İşin şovunu yapmak, role bürünmek, şekilciliğini ve teşhirciliğini yapmak riya ve nifakın kapısını açmış olacaktır.
Samimilik yükte hafif bahada ağırdır tıpkı İhlâs suresi gibi… Kısa ama manası Kur’ân-ı Kerim’in özeti gibi kapsamlı...