DEĞİŞECEĞİZ AMA NASIL?
Hakikat karşısına ‘’suskunluk putunu’’ dikmiş tüm toplumlar musibet kapısında bekleşiyorlar. Adalet , özgürlük , modernite, demokrasi maskelerini kullanarak mazlumların ahını göklere çıkartanlar, buna sessiz kalanlar, etkisiz olanlar veya sesini yükseltenler herkes ama herkes son hızla gözle görülemeyen bir virüs duvarına çarptı. Batı kendi ‘’ben’’ ‘i ile ‘’ötekine’’ layık gördüğü adalet ve haklar arasında çifte standartlar gözetip eğleşirken, kendi birliğinin çatısı üzerine çöktü. Avrupa Birliği bayraklarının üye ülkeler eliyle indirildiğini hayretle izliyoruz. Tüm dünya Covid pandemisinin etkileri ve sonuçları ile acziyetin tadına bakıyor. Çaresizlik! Savaşın olmadığı batılı coğrafyalarda anlaşılamayan bir kavram . Oysa Müslüman dünya çaresizlik ile her gün yüzleşmiyor muydu? Kim bilebilirdi ki Doğu Türkistan’ın, Filistin’in yıllardır ardında yaşadığı esaret duvarlarının evlerimize kadar çekileceğini; tedavisiz, doktorsuz, ilaçsız kalmanın kapımıza dayanacağını.
Kendilerini gücün merkezi görenler ile ötekileştirdikleri pandemi ile eşitlendi. Virüs tek dilde konuşuyor ve bunu herkes anlıyor. Salgın çıkmazında güçlü ile güçsüz artık aynı gemide. Tüm dillerde aynı cümle terennüm ediliyor: ‘’Tedbir alın, kurallara uyun, sosyal izolasyona ve temizliğe riayet edin. ‘’ Bu kelimelere herkes itaat etti Bu minvalde değişime karşı ortaya konulan kitlesel refleksleri de ibretle izliyoruz. Toplumların boyunlarını büktüğünü, özünde hakikate muhalefet eden her nevi işlerini süratle nasıl askıya aldıklarını görüyoruz. Kumarhane ,bar her tür eğlence yeri hatta kafeler restoranlar birbiri ardınca kapandı.
Modern zamanlar bilimin dini öldüreceğini öngörürken şimdi ekranlarda doktorların toplu dualarına tanık oluyoruz. Çaresizlik insanları acziyete düşürdü, acziyetini kavrayanları ise hakikatin kapısına hızlı getirdi.
Avrupa temizliğin ,taharetin önemini yeni kavradı. İslam’ın salgın zamanlarındaki prensiplerinin ,Hz Peygamber’in (sav)hadislerinin konuşulduğunu hatta Ayet’el Kürsi gibi Müslümanların muhafaza olmak için okudukları dualarının okunduğunu görüyoruz.Ve hiç akla gelmeyecek bir şekilde ezanın yüzyıllar sonra bu coğrafyalarda yankılandığını duyuyoruz.
Ölmeyecek gibi tüketime hıza haza bağlananların elinden sağlıkları, harcayacakları para, oyalandıkları mekanlar, birbirlerini azdırdıkları gruplar alınıp herkes istemsiz bir şekilde yalnızlıkla tanışınca hakikatin sesi kimi kulaklara ulaşacak belki de. Ölüm korkusu hızın tükettiği insana tefekkür fırsatını bahşetti.
Ancak belli ki krizi fırsata tebdil edenler bu imtihandan kazançla çıkacak. Bunun için musibetleri mana gözü ile okumak gerek. Tabi bu musibetin ıslah edici tarafının gerçekleşebilmesi üzerinde tefekkür edebilmemize bağlı.
Tefekkür neden sorusu ile başlar: neden böyle oldu; nerden çıktı bu pandemi ve bu durum bizi nasıl değiştirecek?
Müslüman birleyen insan olduğu için bu soruya tevhid penceresinden yanıt verecektir. Çünkü meselenin künhüne ancak Rabbimize kulak vererek vakıf olabiliriz. Şüphesiz musibete uğrayan ilk insanlar değiliz. Pek çok kavim sıkıntı ve belalara uğratıldı, azgınlıkta ileri gidenler bu yolla ıslah edildi. Kur’an-ı Kerim’de:
“İnsanların elleriyle kazandıkları (günahlar) dolayısıyla karada ve denizde fesat zuhûr etti. Bu, onlara, yaptıklarından bâzısının acısını tattırmak içindir. Umulur ki (tuttukları kötü yolu terkedip) Hakk’a dönerler.” (er-Rûm, 41)
“Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allâh, çoğunu da affediyor.” (eş-Şûrâ, 30)
Musa (as)kavmi gibi bir kez değil birbiri ardınca belaya uğrayan kavimler de oldu.
‘’Andolsun ki biz, Firavun ve çevresini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.” (Araf Suresi: 130)
“Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler olarak üzerlerine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gönderdik. Yine büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular. (Araf Suresi: 133)
Yahut Yunus (as)’ın kavmi gibi üzerlerine bela emarelerinin indiğini gördükten sonra hatalarından dönen inkardan itaate yönelenler de oldu.
Aslında imtihandan kaçacak bir yer yok!
‘’Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var? Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.’’ (Kaf Suresi 36-37)
Musibetler acıdır ıslah edici yanı vardır. Mesaj yüklüdür düşünene. Önce biz Müslümanlar olarak bir ders çıkarmalıyız. Kabe’nin, camilerin, ilim halkalarının kapatılmasından bir ders çıkarmalı.
Aslımıza dönmekle başlayabiliriz. Kendimiz olmanın gerekliliğini bu musibet minvalinde değerlendirmeliyiz. Toplumsal ıslah musibet eliyle daha hızlı gerçekleşebilir. İki yüz yıldır bizi pençesine alan aşağılık kompleksinden çıkmamız gerek. Batı hayranlığının insanımızı sürüklediği köksüzlükten artık uyanmalıyız. Batıyı, yaşlılarını ölüme terk edişleri , marketlerdeki yağmaları, tuvalet kağıdı kavgaları ,aşıyı’’ Afrikalılar üzerinde deneyelim’’ söylemleri ile kendi gerçekliğinde görmemiz gerek.
Batının maskesi düştü, ellerinde ahlaka dair hiçbir değer olmadığına şahit olduk değil mi? İslam toplumları ahlaki değerlerini ihya ederek bu salgından başarı ile çıkabilir. Gerekli irfana sahibiz. Köklerimizdeki manaya yüzümüzü dönmeliyiz. Diğergam, feraset ehli, hakkın yanında olan, sabırla gayret eden Müslümanın ölse şehid kalsa mücahid olacağını idrak etmesi gerek. Bu pandemi bizi zor eliyle halvete aldı. Değişeceğiz…Peki değişim bizi depresyon kapısına mı yoksa manevi tekamül kapısına mı bırakacak ? Sorulması gereken en önemli soru bu…