GÖZÜNE KULAĞINA MUKAYYET OL!
“Söylediğimiz her kelime ve aklımızdan geçirdiğimiz her düşünce beynimizde kendi frekans dalgasını şekillendirir.
Çevremizde konuşulan her kelimenin dalgaları beynimize kendi frekansıyla gelir ve tercihimize göre reddedilir veya yerleşebilir. Hipnoz, anestezi, bayılma, ağrı veya korku anında ise beyin o sırada çevrede söylenen kelimelerin dalgalarına kontrolsüz olarak açık durumdadır.
Bu sebeple insan beynini yönlendirmenin en basit şekli ameliyat esnasında beyne yerleştirilen programlardır. Anestezi de bir nevi hipnozdur, hatta hipnozdan daha büyük etkiye sahiptir. Çünkü ameliyata alınan insan bayılma, ağrı ve korkuyu aynı anda yaşar.
Ameliyat sırasında söylenen her kelime beyne yerleşerek bilgisayar virüsü gibi çalışır. Bu virüslerin sayısı ve niteliği tamamen ameliyathanede bulunanların ahlakına, konuşmalarına ve konuştukları konuya bağlıdır. Onun için gelişmiş ülkelerde ameliyat sırasında konuşmak yasaktır.
Allah insanı öyle bir kutsal varlık olarak yaratmış ki insanın varlıkla olan iç içeliği her an devam ediyor. Ameliyata dahi alınsa ruh aktif olarak hareketini devam ettiriyor.”[1]
Her şeyi yerli yerince yaratan ve hakkıyla bilen Cenab-ı Hak, Tevbe Suresi ayet 119’da “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” Buyururken elbette ki kullarının bu etkiye açık hallerine vakıftı. Salihlerle ve sadıklarla yapılan yarenlik insanın iyilik ve güzellikler işitmesine vesile olurken, kötü kimselerle bir arada olmak da kötülükleri işitmeye neden olacaktı. Bu da bizzat Cenab-ı Hak tarafından sevilmediği bildirilen hallerdendi. Ve nitekim Nisa Suresi 148. Ayette de “ Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah işitendir, bilendir.” buyurmuş ve böylelikle kötü sözün kullarına ulaşmasını engellemiştir.
“Renklerle ilgili bütünlükte de aynı durum söz konusu. Malum renklerin insan psikolojisinde ne kadar etkili olduğu yıllardır bilinmektedir.
Örneğin kırmızı, turuncu ve sarının uyarıcı; mavi ve morun sakinleştirici; yeşilin ise uyum sağlayıcı etkileri vardır. Renklerin, seslerin ve şekillerin tek tek veya birlikte, belli bir düzende, belli bir sırayla ve hızla hareket ettirilmesiyle insanların, özellikle çocukların beynini kontrol altına almak mümkündür.
İlk önce belli bir amaçla düzenlenmiş renk lekeleri – ki bunlar şekiller içine yerleştirildiği zaman daha da etkili olabilir- sesler ve görüntüler kullanıcıyı hipnotize eder.
Sonra şekillerin ve renklerin programlanan düzene göre değiştirilmesi kalp ritmini ve tansiyonu kontrol altına alır, hastalığa hatta ölüme götürebilir.
1999 yılında sadece Rusya’da, bilgisayar kullanıcıları arasında bu şekilde gerçekleşen, 46 ölüm vakıası tespit edilmiştir. Japonya’da 1 Aralık 1997’de ‘Pokemon’ çizgi filmini izleyen 700 çocuk epilepsi nöbetleriyle hastaneye getirilmiştir.
Bu televizyon epidemisine, kırmızı ışığın saniyede 10 ile 3030 defa kesintiler halinde verilmesi yol açmıştır. Kesintiler halinde hızla geçen kırmızı ışık ilk önce beynin damarlarında spazm, sonra da bayılma, kasılma ve boğulma hissine sebep olmuştur.
Bu tür efektler vasıtasıyla ‘psikotron’ silahlar üretilmekte, televizyon ekranı ve bilgisayar monitörü aracılığıyla kullanılmaktadır.”[2]
Hâl böyle iken insanın kulluk makamına erebilmesi için mutlaka Hakk’tan gelen işaretleri dikkate alması ve bunlara özen göstermesi ile mümkün olacaktır. Söz konusu tehlikeleri göz ardı ederek nefsin mutmainneye ulaşmasını beklemek boş bir beklenti olarak kalacaktır.
İnsan ruhunun ve daha önemlisi tekâmülünün bu kadar çok düşmanı varken, bize düşen içinde yaşadığımız sistemi, varlığımızın hakikatini ve kendimizi bilmektir. Zaten kendisini bilenler değil midir Rabblerini de bilenler…
[1] R.Atilla Polat, İlâ-yı Ruh sy. 53
[2] R.Atilla Polat, İlâ-yı Ruh sy. 54