top of page

Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks)

 

Cenab-ı Hakk’ın sevgilisi, gerçekler ufkunun güneşi, hakikat erbabının büyüğü Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks), hicri 604-miladi 1207 yılında rebiülevvel ayının altısında, Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Hicri 672 yılında, cemaziyelahir ayının beşinde, miladi 17 Aralık 1273 de Konya’da irtihal-i dari beka eyleyip, 0altmış altı yıl muammer olmuştur. El’an mamur olup, ziyaretgahtır.

Mevlana’nın babası, Sultan-ül Ulema namı ile maruf Bahaüddin Veled, annesi Mümine Hatun’dur. Bahaüddin Veled, devrinin en büyük bilginlerinden; annesi ise Harzemşah imparatorluk hanedanından bir prensestir. Sultan-ül Ulema Bahaüddin Veled hz. Horasan’ı terk etmek mecburiyetinde kalarak, o zaman Diyar-ı Rum denilen Anadolu’ya hicret etmiştir. Bu hicreti sırasında Mevlana henüz altı yaşında idi.

Nişabur’a vardıkları zaman Bahaüddin Veled, yanına sevgili oğlu Celaleddin-i alarak, devrin büyük mutavvıfı Ferideddin Atar hz.ni ziyaret etmiş; Ferideddin hz. namını duyduğu Bahaüddin Veled hz.den çok hoşlanmıştır. Fakat Celaleddin’in hadd-i payanı olmayan bir şöhrete ereceğini görmüş; “Esrarname” adlı eserinin bir nüshasını Mevlana’ya hediye etmiştir. Babasının ardından yürüyen Mevlana’yı kastederek:

-Hayret! Bir ırmak koca bir ummanı peşine takmış, sürükleyip gidiyor” demiştir.

Bahaüddin Veled hz. Mevlana’nın bu yolculukları, Hicaz tarikiyle devam etmiştir. Mevlana o yaşta hac farizasını ifa etmiş; Halep ve Şam’a uğrayarak 1228 yılında, güzel Konya’mıza gelip yerleşmişler, aynı yıl Mevlana Karaman’da Şerafeddin Semerkandi’nin kızı Gevher Hatun’la evlenmiştir.

Annesi Karaman’da vefat etmiş, Bahaüddin Veled Konya’da irtihal-i dari beka eyemiştir.

Hz. Mevlana hiç şüphesiz ilk bilgilerini, sevgili babasından almıştır. Fakat yetişmesinde Seyyid Burhaneddin Hz.nin ve kemale ermesinde de Şemsi Tebrizi Hz.nin hizmet ve himmetleri büyük olmuştur. Şemsi Tebrizi hz. ile girmiş oldukları mana meclisinden, tam üç ay sonra, birlikte çıktıklarında sevinçlerinden, devran çarkı üslubu ile sema etmiştir. İşte ilahi bir vecd içinde yapılan semanın tarihçesi; bu halin on üç kuşak sonra olan bir zuhurudur. Nasıl sema ehli için, yapılması zaruri bir ihtiyaç ise, ehliyetsiz bir kimse için de, yapılmaması gereken bir zikir şeklidir.

Sema esnasında yapılan her hareketin, ilahi bir manası vardır:

Semada çark atmak, yani dönmek; Cenab-ı Hakk’ı her yönde görmeyi ve her yönden feyz almayı ifade eder.

Ayak vurmak; nefsini ayaklar altında ezmek ve ona galebe çalmak demektir.

Kolları yana açmak; kemale yöneliştir.

Sağ el ilehi rahmeti alıp, sol el ile yeryüzüne serpmektir.

Semade secde, kulluğun ta kendisidir.

 

Bu hikmetlere binaen, Şemsi Tebrizi:

-Cenab-ı Hakk’ın Hak erlerine tecellisi semada, daha çok vaki olur. Onlar kendi varlık alemlerinden çıkmışlardır. Sema alemi onları, maddi alemden sıyırır, Hakk’ın likasına ulaştırır.” demiştir.

Mevlana’mın da:

- Benlikten kurtulana, felek de secde eder, ay da, güneş de!” buyurmuştur.

Şemsi Tebrizi, Mevlana hakkında şöyle buyurmuştur:

-Arifler, ahiret ehli ve Hak ehli olmak üzere ikiye ayrılır. Ahiret ehli olanlar, Şeyh Şibli gibi; Hak ehli olanlar da Mevlana gibidirler. Mevlana’daki irfan definesi ileMevlay- Müteal’i cemal-i iştiyakı, bana yettiği gibi; Selahaddin, Hüsameddin Çelebiler ve Sultan Veled’e de yeter.peygamberlerin ahlaklarının gerçeği hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler, Mevlana’ya baksınlar, yeter!

Bir gün birkaç ihvanı ile kuyumcu Selahaddin’in davetine giderken, mahalle köpekleri ürümeye ve Mevlana’yı taciz etmeye başladılar. İhvan buna mani olmak için yerden aldıkları taşları, köpeklere atacakları anda Mevlana arkaya döndü:

-Bırakın elinizdekileri! Burası benim Selahaddin’imin mahallesi; bu köpekler de onun mahallesinin köpekleridir. (Selahaddin sevildi mi, onun mahallesi ve mahallesinde bulunan kedi, köpek ne varsa hepsinin topyekün sevilmesi gerekir.)

Mevlana bir gün Bedreddin  Çelebi’nin odasına girdiğinde bakar ki; yattığı yerin arkasında, Hakim Senai’nin “İlahi Name” adlı eseri durmaktadır.

Mevlana:

-Hakim Senai Hz.nin kitabı yatağınızın, yani sizin arkanızda iken, nasıl oluyor da gözlerinize uyku girebiliyor? Edebi terk etmemek gerekir. Eserlerine riayet, onların sahiplerine saygı demektir. Üzerinde Allah-ü Teala’nın adı geçen “İlahi Name” gibi bir kitaba saygısızlık caiz değildir.” demek suretiyle, “ Eddini fevkal edeb – Din serapa edeptir” hadis-i şerifini tezahür ettirmiş; kendi de bu yoldan bir an ayrılmamıştır.

Hz. Mevlana her gün hizmetçisine:

-Bu gün evimizde yiyecek var mı? derdi. Hizmetçi:

-Yoktur, derse çok memnun olur; Hakka şükrederek:

-Hamdolsun, bugün evimiz Peygamber Efendimiz’in evine benziyor, derdi. Eğer hizmetçi:

-Bu gün ihtiyacımız kadar var, derse mahzun olur ve:

-Bu gün evimizde firavunun evinin kokusu var, derdi.

Mevlana Hz. şöyle buyuruyor:

Müridin makbulü, aşina olmayanlarla sohbetten kaçandır. Bu noktada büyüğüm

Şemsi Tebrizi bana şöyle buyurmuştur: “ Eğer bir derviş, aşinalığa uzak olan bir kimsenin sohbetine düşecek olursa; münafığın mescide, çocuğun mektepte, mahkumun zindanda durması gibi durmalıdır.”

Bir gün Konya çarşısından geçerken, karşılarına bir papaz çıkmıştı. Papaz Mevlana’yı görünce, eğilerek selam verdi. Mevlana daha fazla eğilerek karşılık verdi. Papaz doğrulunca baktı ki, Mevlana hala saygı duruşundadır. Sonunda görüşüp ayrıldılar. Biraz ilerledikten sonra, Mevlana yanındakilere:

-Şükür Allah’a! Tevazuda da papazı yendik, demiştir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin başlıca eserleri: Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fihimafih, Mektubat ve Mecalis-i Sebadır. Bunlardan Mesnevi, Kur’an- Kerim ve Hadis-i Şeriflerden sonra, üzerinde en çok durulan eserdir.

Yüce ruhlu Mevlana, büyük bir hoşgörü sahibiydi. Ancak bu hoşgörüsü, büyük bir müslüman olmasından ileri geliyordu. Yoksa bazılarının tahrif veya ters yorumlarıyla, kendilerine maletmek istedikleri gibi Mevlana, Kuran ve sünnetten taviz veren bir mutasavvıf değil; Kur’an’ın bekçisi, sünnetin tatbikçisi idi. Şu rubaisi, bunu açıkça göstermektedir:

Ben sağ olduğum müddetçe, Kur’an’ın kulu ve kölesiyim

Ben Muhammed Mustafa’nın yolunun tozuyum

Benim sözlerimden bundan başkasını, kimse naklederse

Ben ondan da bezginim, o sözlerden de bezmişim.

Mevlana Celaleddini Rumi mistik bilgileri elde etmek için, en müsait şartların nelerden ibaret olduğunu hülasa etmiş ve şöyle demiştir:

-Az yiyin, az uyuyun, az konuşun; fenalıktan ve günahtan kaçının; kanaatte ve dikkatte sebat edin; bütün kuvvetinizle, etinizin isteklerini önleyin; yapılan eza ve cefaya sabırla tahammül gösterin; alçakların ve delilerin cemiyetinden uzak durun; asil ve dindar ruhlu insanların topluluğunu arayın! İnsanların en iyisi, diğerlerine iyilik yapandır. Sözlerin en iyisi, insanı doğru yola götürendir. Bir tek olan Allah’a hamd ve senalar olsun!”

Mevlana Hz. ölüm döşeğinde iken, bir kısım ulema ve şeyhler onu ziyarete gittiler. Ziyaretçiler arasında bulunan şeyhlerden biri:

-Allah acil şifalar ihsan buyursun. Hastalık, derecelerimizin yükselmesine sebeptir. Cenab-ı Hakk’tan size sıhhatler dileriz deyince, Mevlana Hz:

-Bu günden sonra, aşık ile maşuk arasında bir gömlekten başka bir şey kalmadı. Ondan da sıyrılmamı ve ruhumun Huzur-u İlahi’ye kavuşup ulaşmasını arzu etmez misiniz?” mukabelesinde bulundu. Hastalığı yedi gün sürdü. Son üç gününde kimse ile konuşmadı.

Rahmetullahi aleyh rahmeten vasia.

Yine de gel! Yine de gel, ne isen öyle gel!

İster kafir, ister mecusi, ister putperest ol, yine de gel!

Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahımız değildir

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan yine de gel!

bottom of page