Tenha olmak olur da; yalnız, yapayalnız olmak ürkütücüdür. Fiziki çevremizdeki tenhayı severiz, bindiğimiz metro, yürüdüğümüz cadde kalabalık ise çekilmez doğrusu.
Aslına bakarsak bu kalabalığın niteliği yoktur. Birbirinden habersiz, ilgisiz kişiler bir müddet için aynı mekânı paylaşmışlardır sadece. Duygu ve düşünce beraberliği kurulmamıştır aralarında; hepsinin hayalleri, ilgileri hatta endişeleri de apayrı olur... Yan yana oturduğumuz kişiye dikkatimizi birkaç saniyede kaybeder, kendi dünyamıza gömülürüz. Biraz da acınasıdır halimiz o kalabalıkta aslında. Sanki sadece nesne gibi hissedebiliriz kendimizi. Tabi otobüsün tekerleği patlar veya metro aniden karanlığa gömülürse durum bir anda değişir…
Yalnız bırakılma bir cezalandırma aracı da olabilir; izole edilir yokmuş gibi muamele görürsünüz. Tercihleriniz, fikirleriniz, yaşantınız ve politikanız birilerinin hiç hoşuna gitmez. Sürüye uymayanı ıslah etmek gerekir. Moraliniz bozulup direnciniz kırılana kadar bu yaptırım devam eder.
.....
Değerli Yalnızlık...
Tam da burda ülke gündemimize değerli yalnızlık kavramı girdi; Türkiye izlediği politikalarla hem içeriden hem dışarıdan eleştiriye maruz kaldı
Kimi bu kavramı saçma bulurken kimi de dünyada yalnızlaşan Türkiye’yi büyük tehlikelerin beklediğini, siyasi ve ekonomik alanlarda büyük sıkıntıların yaşanabileceğini söylüyor. Türkiye’nin Batı’dan koptuğu, diktatörleştiği yönündeki eleştirilerle birlikte insan hakları ihlalleri söylemleri de bir anda gündemi doldurdu.
Besbelli Ortadoğu politikamız, içeride ve dışarıda birilerinin fena halde canını sıkıyor. Dostluklar uluslararası ilişkilerde karşılıklı menfaat üzerine kurulur. Fakat Batı neye mal olursa olsun umursamadan sömürge oluşturmaya çalışıp Müslümanların izzetine, varlığına, bugünü ve yarınına büyük bir aç gözlülükle saldırıyor. Bunu demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerle perdeliyor; buradan istediğini vurmaya çalışıyor.
Türkiy
e oyunu görüp kendi başına hareket ettikçe yalnızlaştırılıp köşeye sıkıştırılıyor. İçeride süresi bitmiş politikacılar, yazarçizer takımları hatta terör odakları taşeron olarak kullanıyor.
Kendi kabuğunda yaşayan bir topluluk düşünülemez. Hele bizim gibi jeopolitik açıdan önemli bir yurdunuz varsa! Operasyonların biri bitip biri başlayacaktır ki; son iki yüz yıllık tarihimiz bunlarla doludur.
Peki, inanç atlasımızdan mevzuya nasıl bakacağız?
İslam, fert ve milletler açısından vardır. Adalet, merhamet, yardımlaşma, zulme gücü nispetinde engel olma gibi değerlerden bireyi de milletleri de sorumlu tutar. Müminler birbirlerine takva ve güzel işler yapmakta tavsiyecidirler. Dünya üzerinde mazlumlara yardım etmek ve onların kurtulmaları için çaba harcamak, adaleti tesis etmekle vazifelendirilmişlerdir.
Dostlar mı kurtlar sofrası mı?
Kaynaklar güney bölgelerde ve Ortadoğu’daki payın 80 trilyon olduğunu söylüyor. İşte bu kurtlar sofrasında hayatta kalabilmeye çalışıyoruz.
İzzeti ve şerefi çok uzun süreden beri çiğnen Müslüman toplumun, Batı destekli yönetimleri, şahsiyetsiz ve ilkesiz dış politikaları ile efendileriyle aynı statüde sofrada oturacaklarını zannetmeleri büyük bir ahmaklık! Hani Hz. Mevlana’nın pazarda dervişleriyle gördüğü bir manzara vardır; köpekler birbiriyle oynamakta eğleşmektedir. Derviş der ki “Ne de güzel arkadaşlar!” Mevlana buyurur: “Bir kemik at da gör o zaman arkadaşlıklarını.”
İslam ülkeleri artık otobüs yolcusu gibi hareket etmekten vazgeçmeli değiller mi? Birbirleriyle kader birliği yok mu aralarında? Çünkü tekerlek patladı, Müslüman devletler hatta bütün dünyada Müslümanlar büyük tehdit altındalar.
Gözyaşına sebep olan, sömürü yapan ve buna göz yumanın ne Allah ne Resulü ne de ümmet için bir değeri yoktur. Bu kâinatta değişmez Allah’ın süregelen âdeti (Sünnetullah) dir.
HasbinAllauhu ve nimel vekil...
Şahsiyetsizlik yalnızlığa mahkum eder zaten.
Öleceksen bir kere öl ama adam gibi olsun...