top of page

Niyet Ettik



Niyet, Müslüman’ın iç dünyasının gündemidir. İşler o niyetlere göre işlem görür; sıradan olanı ibadete dönüştürürken, yine o saklı niyetlerdir ki nice kutlu ameli berhava eder.

Kalb alemi hayatın adeta pusulasıdır. Oradaki önceliklerimiz, değerlilerimiz hayat rotamızı belirler; olayların arkasına ve birbiriyle olan ilişkilerine yani perde arkasına görüş geliştiririz. Feraset ve basiret ışığı denilen ve müminin kalitesini artıran iki önemli vasıftır ki hayat yolculuğunda bazen birbiri içine geçen ve giriftleşen hayrı ve şerri , fayda ve zararlı olanı seçebilmek yeteneğidir. İnsanın şuur ve idrakini dumura uğratan başta şirk olmak üzere, küfür, masiyet ve benzerleri manevi zehirlerdir. Günde yüzlerce veri ve uyarıcının baskısı altında olan kalpler daralıyor, bunalıyor. Çünkü mana insanın özüdür.

Biraz sükûnet...

Modern hayat insandan hızlı düşünmesini, hızlı karar vermesini ve hızlı yaşamasını bekliyor. Gündem çok hızlı değişiyor ve herkese ulaşabiliyor. Hızlı ve tutkulu yaşantı çağrısı ele geçmeyen serap gibi nefs çölünün içine bizi çekiyor. Hele büyük şehirlerde günlük hayat adeta bir boğuşmayı andırıyor. Zamanla, trafikle, haber gündemleri ile kavga edercesine koşturuyoruz.

Telaşı herkes biliyor ama teenni ile hareket etmek çok insanın yabancısı olduğu bir kavram artık. Sakinlik bizi adeta korkutur hale geldi. Herkes kendinden kaçarcasına kalabalıklara atıyor kendisini. Nerde kalabalık, nerde toplanılmış, herkes neyi konuşuyor, neyi kovalıyorsa oraya bir akış var.

İç dünyaları herc ü merc eden bu yoğunluk, odaklanma, düşünme, ilham ve dinginlik gibi pek çok üretkenliğin can damarını kesiyor; kitleleri ahmaklaştırmanın yolu da böylece açılmış oluyor. Ruhsal hastalıklar ve bunun bedene yansımasıyla oluşan travmalar artıyor. Açık yara haline gelmiş kalbler, seviyor mutsuz; alıyor-satıyor ama doyumsuz; fikirleri donuk, hayalleri süfli oluyor.

Mutluluk mu huzur mu ikileminde...

Mutluluk çok satılan ve müşterisi de bol olan bir ürün artık. Modern hayatta satışa sunulan her nesne, her ürün, her hizmet mutluluk vaadi ile sunuluyor. Gazozdan eve, arabaya; tatilden çiklete kadar hepsinin gizli açık mesajı mutlu olacağımızdır. Yaraya tuz basmaktan başka bir işe yaramasalar da kulağa hoş gelen bu ikna çabaları, kitlelerde karşılık buluyor.

Kur’an –ı Kerim kalplere itminanı vaat eder. Tatmin olmak, doyuma ermek, huzura ve sükûna ermek anlamlarına gelen itminan, sıkıntı ve telaşın zıddıdır. Kalb ve nefislere izafe edilen bu kavram, Kur’an-ı Kerim’de on üç yerde geçiyor. Güvenmek böylece huzura ermek anlamına geliyor.

Ramazan iklimi, oruç ve Kur’an ayı...

Oruç bedenlere rahatlama ve sakinlik verirken Kurân-ı Kerim’e daha iyi kulak verme gönlü vahiy ile diriltmek fırsatı sunar. Zaman ve mekân artık farklılaşmıştır. Orucu tam tutabilmek adına daima bir rikkat ve dikkat üzere günü geçirmenin farkını yaşarız ki manayı ve öğüdü algılamaya daha açık oluruz. Oruç sanki Rabbin kelamına yönelirken ayartıcılardan, yanıltıcılardan varlığımızı kurtarmak için vazedilmiş gibidir.

Yere Göğe Sığmadım...

Çünkü insan özü yücelik makamına namzettir. Efendimiz (sas )‘e bir ramazan gününde ilk ayetler indiğinde uzun süre halkından uzak ve tefekkürle meşguldü. Mübarek kalbi adeta vahye hazır hale getirilmişti. Kalb, zaman ve mekân üçlüsü ile vahiy nuru birleşmişti. Ramazan iklimi, mana okyanusundan nasibi artırma, yeni ve tertemiz başlangıçlar yapabilmenin yöntemini de öğretiyor. Ramazan‘a has olmaktan çıkarıp genele yaymanın peşinde olmayı öğütlüyor ve bu konu da disiplin kazandırıyor.

İrade eğitiminin önce sağlam bir niyete sonra azami dikkate ve bunun bilgi ve ibadetle beslenmeye ihtiyacı vardır. Bu açıdan müminin gündemi her gün için “ niyet ettim İslam’ı yaşamaya” diye söylesek hata etmiş olmayız.

Müslüman için değişmez yapılacaklar; her gün Kur’an –ı Kerim okumak, ayet ve hadis öğrenmek, Allah’ı çok hatırlamak, müslümanların dertleri için bir şeyler yapmak, ibadetlerini özellikle namazlarını tadil-i erkân ve huş’u ile kılmaya özen göstermek, sükûnet ile geçirip kalbimizi dinleyeceğimiz Rabbimizle baş başa olacağımız zamanlara önem vermek.

Düşünme, okuduğunu doğru anlama ve yaşantıya geçirmeyi başarabilmek için mutlaka kendimizi eğitmeye ve bunu bir ömür boyu yapmaya ihtiyacımız var. Ramazan-ı Şerif’leri hızlandırılmış kurs gibi yoğun ve topluca yapılan bir eğitim kampı olarak görebilirsek hem ferd hem ümmet olarak çok farklı seviye katedeceğimize, sorunlarımıza tahminimizden daha kolay ve çabuk çözümler üretebileceğimize şüphe yoktur.

Mademki niyetler amellerin ecrini katlıyor, o halde niyeti yüksek tutmalı ve kuru bir iddiadan öteye geçirmeliyiz. Gönülden bir tutku, bir ideal olarak dilden değil de -olması gerektiği- gibi ta içerden niyet etmeliyiz ki farklılaştığımızı görebilelim.

Kur’an-ı Kerim kişinin, yetişkin terbiyesini yani kulluk kıvamını yakalamasını hedefler. Bu cümleden olarak çabası ve gayretinin “ Rabb’ine kavuşuncaya kadar” (Hicr; 99) olmasını, atacağı her adımın “zerre miktarı hayır ve zerre miktarı şer olsa teraziye koyulacağını “(Zilzal;7-8), dinde derinleşmek için“doğru yolda bulunanlara takva şuuru“(Muhammed;17) vereceğini vaat eder.

Aklı ve gönlü vahiyle aydınlanmış ve Sünnet ile pratik kazanmış, irade ve amaç sahibi nitelikli Müslümanlar bir kandil gibi bulundukları her ortamı aydınlatırlar. Bir yerlerde şirk, masiyet ve zulüm karanlığı varsa anlamak gerekir ki orada yetişmiş Müslüman eksikliği ve etkisizliği var demektir.

Ramazan –ı Şerif‘i on bir ayın sultanı edip onun emrine girip gölgesinde yaşamak ve yaşatmak temennisi ile…

bottom of page