top of page

MÜSLÜMAN MİSLİ İMAN

Bazı kimseler kolay kolay insan beğenmiyorlar. Kimden söz etseniz bir kulpunu buluyor, bir eksiğini meydana koyuyor.

Böylelerinin dilinde sivrilik, sözlerinde de kesicilik var. Konuşurken kırıyor, anlatırken üzüyor. Sanki bir dikenli çalı gibidirler mübarekler.

Geçtiği yerlere batarak, kanatarak, acı vererek geçiyorlar. Arkalarından bir tebessüm söz konusu olmuyor. Böylelerine şu soruyu sormak gerekiyor:  “Sizler etki Müslüman’ı mı olmak istiyorsunuz; yoksa tepki Müslüman’ı mı?” başkalarını bilemem ama İslam etki Müslümanlığına talip olmamızı istiyor, tepki değil.

Çünkü tepkide muhatapları korkutmak, uzaklaştırmak vardır. Hâlbuki kaçırdığınıza bir şeyler anlatamazsınız. Korkuttuğunuz kimseler sizde bir değerin bulunduğunu kabul etmez, etse de talip olmazlar.

Büyüklerimiz, “Hakikatte itiraz yoktur.” Buyurmuşlar. İnsan, çevreye korku değil sevgi yayan Müslüman olmalı, hoş olan budur. Bir insan kardeşini gördüğü zaman yüzlerde bir gerginleşme değil, bir tebessüm ve sevgi tezahürünün belirmesini istiyor.

Muhammed bin İshak diyor ki:

Bişr bin Hâris’e dedim ki:

“İbrahim bin Ethem’in yolunda gitmek istiyorum, ne dersiniz?”

Dedi ki: “Tavsiye etmem.”

“Neden?” dedim. Şöyle cevap verdi:

“Çünkü İbrahim bin Ethem sadece amel eder, konuşmaz. Sen ise sadece konuşursun amel etmezsin!”

Evet, sadece konuşan, yalnızca laf eden, ama amel yaşanmaya gelince kendisinde pek görülmeyen kimse sadece tepki Müslüman’ıdır, etki Müslüman’ı değildir. Hâlbuki bizim ihtiyacımız tepkiye değil etkiyedir. Tepki ile kaçırmak kolaydır, etki ile kazanmak ise zordur. Kazandıracak tutum ve tavra muhtacız bugün. Zor da olsa…

Müslümanlık: Faziletin, nezaketin, efendiliğin mümessilidir. Kabalığın, hamlığın değil.

Hazret-i Mevlana Konya çarşısında gezerken, papazın biri aşağı eğilerek saygı gösterir. Bunu gören Mevlana daha da aşağıya eğilerek mukabele eder. Duruma şahit olanlardan biri itirazvârî sorar:

“Niçin papaza aşağıya eğildiniz?”

Cevap gayet kısa:

“Tevazuda da onu geçmek istedim de onun için!” Sonra şunu da ilave eder.

“Müslüman tevâzunun temsilcisidir, tekebbürün değil!”

Müslüman’a her şeyin en güzeli yakışıyor. Çünkü Müslüman son dinin sahibi, yeryüzünün efendisidir. O tehallaku bi ahlâkillah’dır. Allah Teâlâ’nın ahlakı ile ahlaklanmıştır. Ondan her şeyin en güzeli tezahür etmeli o hep imrendirmeli (iğrendirmemeli).

Mev’iza-i Hasene 4

bottom of page