top of page

Betül Yazgan Temmuz 2018

HÜDÂYA DEĞİL HEVÂYA TABİ OLANLAR

KİM BU YAHUDİLER?

Üç büyük semavi dinden birisi olan Musevilik sonraları tahrif edilmiş şekliyle Yahudilik, Hz. Musa’ya (as.) Tevrat ile birlikte gönderilen dindir. Bu dinin mensuplarına Yahudi denirken, ilk müntesipleri de Yakup Peygamber’in (as.) soyundan gelen İsrailoğulları kavmidir.

Yahudi sözcük olarak “tevbe etti” anlamına gelirken, İsrail de Yakup (as.)’ın “Allah’ın kulu” manasında kullanılan unvanıdır. Tevrat’a göre Yakup’un (as.) soyundan gelenler Mısır’da, Filistin’de ve Kenan diyarında İsrailoğulları diye anılmışlardır.

Yakup Peygamber’in (as.) soyundan gelen İsrailoğulları, Hz. Yusuf (as.) zamanında Mısır’a yerleşerek orada çoğalmışlar ve sonraları firavunlar tarafından köleleştirilerek baskı, işkence ve zulme maruz kalmışlardır. Hz. Musa’nın (as.) veladeti öncesinde ise Firavun’un gördüğü rüya İsrailoğullarına adeta bir müjdedir. Şöyle ki Firavun rüyasında Beytü’l Makdis tarafından bir ateşin kendi kavmi olan Kıbtîler üzerine geldiğini ve onları tamamen yakıp kül ettiğini ve bu ateşin İsrailoğullarına dokunmadığını görür. Kâhinler rüyayı ‘İsrailoğullarından dünyaya gelen bir erkek çocuğun Firavun’un saltanatını yıkacağı’ şeklinde tabir ederler.  Bunun üzerine Firavun, hem İsrailoğullarının çoğalmasını engellemek için hem de saltanatının başına gelebilecek herhangi bir felaketi önlemek için İsrailoğullarından dünyaya gelen tüm erkek çocukları öldürtür. Ne var ki ezeli takdir Firavun’un rezil tedbirini kırar ve bir hasır sepet içinde Nil’den gelen bebek Musa, Cenâb-ı Hakk’ın takdiriyle Firavun’un sarayında bir prens gibi yetişir. Hz. Musa’nın (as.) risaletinden sonra Firavunla mücadelesi süresince İsrailoğullarının gördüğü işkenceler daha da artar ve sonrasında Allah Teâlâ’nın emri ile Hz. Musa (as.) kavmiyle birlikte Mısır’dan çıkar.[1] Ve İsrailoğulları Firavun’un da helak edilmesiyle selamete kavuşurlar.[2]

 

AĞAÇLARIN HABER VERDİĞİ YAHUDİ!

Ancak İsrailoğullarının ezeli ve ebedi imtihanı selamete kavuştuklarını sandıkları anda başlar. Saplantıları ve kötü hasletleri yüzünden zaman içerisinde adım adım İsrailoğlu olmaktan Yahudi olmaya evrilirler ve nihayetinde Resûlullah’ın (sav.) haber verdiği lanetlenmiş kavme dönüşürler. Ebû Hüreyre’ den (ra.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav.) bir hadisinde Yahudiler hakkında şöyle buyurur:

“Müslümanlarla Yahudiler çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yahudi taşın, ağacın arkasına saklanacak, bunun üzerine o taş, o ağaç Yahudi’yi kovalayan kimseye, ‘Ey Müslüman! Arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!’ diyecek. Yalnız garkad ağacı bir şey söylemeyecek; çünkü o Yahudilerin ağaçlarındandır.” (Buhârî, Cihâd 94, Menâkıb 25; Müslim, Fiten 82)

Peki, ne oldu da övülen, Cenâb-ı Hakk’ın pek çok ayette imtiyazlı kavim olarak haber verdiği İsrailoğulları zaman içerisinde artık ataları Yakup Peygamber’in unvanı ile değil de sadece Yahudi olarak anılır oldu? Ne yaşadılar, nerede hata yaptılar da seçkin bir kavimken böyle bir akıbete uğrayacakları haber verildi?

İsrailoğullarının kendilerine verilen nimetlere karşı şükürsüzlükleri[3], Allah’a şirk koşmaları[4], kendilerini üstün ırk olarak görmeleri[5], hırs ve tamahları[6], bozgunculukları[7], Peygamber’e itaatsizlikleri[8] ve aşırılıkları[9] gibi pek çok kötü vasıfları Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde zikrediliyor. Görünen o ki sıralanan tüm bu kötü özellikler övülen kavim İsrailoğullarını lanetli kavim Yahudiliğe taşıyan ana sebepler.

 Öyle ki kendi kutsal kitapları olan Tevrat’ta bile bir taraftan “mukaddes millet” ve “Tanrının seçkin kavmi” olarak övülen Yahudiler, diğer yandan tüm kötü özellikleri sayılarak tenkit edilirler. Cenâb-ı Hakk’ın elçileri olan Hz. Musa (as.) ve Hz. Hârun’a (as.)  karşı gelmişler, altın! buzağıya tapmışlar, Allah’a verdikleri sözden dönüp ahidlerini bozmuşlardır. Akabinde ahlaksızlık, zina, ibadethanelerin yıkılması ve peygamber kanı dökmeye kadar varan zararı en çok kendilerine dokunacak bir zillet silsilesini ilmek ilmek örmüşlerdir. Yine İsrailoğullarının doğru yoldan sapmaları ve başka ilahlara kulluk etmeleri sebebiyle azapla tehdit edilmeleri Tevrat’ta örneklerle anlatılır.

Yahudilerin kendi kutsal kitapları Tevrat’ta bile haber verilen bu akıbetlerinin Kur’an-ı Kerim’de ayetlerle tescillenip sabitlenmesi ile kötü vasıflarının onları nasıl felakete sürüklediğinin adeta resmi çiziliyor. Dikkate şayan değil mi? Hüdâ’ya değil hevâya tabi olmanın neticeleri İsrailoğulları üzerinden anlatılıyor tüm insanlığa. Nefs-i emmareye uymanın bedeli izzeti kaybedip zillete düşmek; zilletin neticesi ise ebedi azabtır deniliyor tabiri caizse. Ve toplulukları bu noktaya sürükleyen her şey küllî düsturlar halinde ayet ayet bildiriliyor Hakk katından. Bize düşen de azami dikkatle bu ayetler ışığında kendimizi okumak aslında.

 

BİZ Mİ DİNE UYACAĞIZ DİNİ Mİ KENDİMİZE UYDURACAĞIZ?

Kur’an-ı Kerim’deki Yahudi toplumu örneğini okurken dikkat edeceğimiz en önemli husus kendi inanç dünyamızı verilen doktrinlere göre okumak olmalı herhalde. Zira Cenab-ı Hakk’ın önceki kavimlerden verdiği her haber bizleri ikaz için. Buradan yola çıkarak İsrailoğullarını şaşırtan ve hüsrana sebep olan tüm özelliklerini alt alta sıraladığımızda ortaya çıkan net bir sonuç var: Allah’ın emir ve yasaklarına uymayıp kendilerine gönderilen dini nefislerine göre dizayn edip dünyevileştirme istekleri! Daha açık bir ifade ile hak olarak gelen dine uymak yerine dini kendilerine uydurma konusundaki ısrarları. Size de tanıdık geldi mi? Dini her işimizden uzaklaştırıp kendi içimizde dindar değil ama inançlı Müslümanlar! olmaya çalışma saçmalığımızın ta kendisi! Tablonun tamamına bakınca görünen manzara dehşet veriyor. Yahudilerin Kur’an-ı Kerim’de zikredilen özellikle birkaç vasfı var ki biz ahir zaman Müslümanlarında ne yana dönsek karşımıza çıkıyor. Hal böyle iken sanmayalım ki lanet sadece Yahudi kavmi üzerine. Elbette ki Cenab-ı Hakk kavmi değil kötü vasıflarını lanetliyor ve bu duruma yol açan fiiliyat kim tarafından yapılırsa yapılsın aynı akıbete uğraması söz konusu.

İsrailoğullarının ‘Allah’tan başkasına tapmama, anaya-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere iyilik, insanlara güzellikle söz söyleme, namaz ve zekât’[10] gibi emirlere uymamaları onlar için sonun başlangıcı. Peki, ya biz?

 

İSLAMIN BÜTÜNCÜL DÜNYASI

“İkra” emri yeryüzünde yankılandığı ilk andan beri İslam zerreden kürreye dengeyi tesis ediyor. Hatırlayın ilk iman edenin Hz. Hatice (ra.) oluşunu. Elçisinden (sav.) sonra bir kadına lutfediyor Cenab-ı Hakk iman nurunu ve yeryüzünde İslam olanlar bir erkek ile –ki O Allah’ın elçisidir- bir kadın oluyor. Muazzam değil mi? Tıpkı bunun gibi İslam, dünya ile ukba arasında, ruh ile beden arasında, fert ile toplum arasında bir denge kurar. Bu bir çeşit kozmosla kaos dengesidir aynı zamanda. Ve bu bütüncül dengeyi sadece İslam kurmuştur. Öyle sağlam ve öyle net bir tavırla kurulmuştur ki bu düzen, Müslüman toplumlar asırlar boyunca akıl-din, bilim-din, cami-devlet, birey-cemiyet çatışması yaşamamıştır.

Fakat İslam dışındaki hemen bütün dinlerde bu çatışmalar yaşanmış, bir çözüm olarak da sekülerizm öne sürülmüştür. Bu anlayışla önceleri insana her bakımdan özgürleşme vaad edilmiştir. Modernleşme sürecinde dini dünyadan uzaklaştıran bu anlayış, postmodern süreçte dünyevi her şeyi dinselleştirir. Bugün geldiğimiz noktada ise her iki sürecin de insanı ve toplumu yok ederken hayatı da anlamsızlaştırdığını ve ilahi kaidelerle kurulmaya çalışılan o bütüncül dengeyi alt üst ettiğini görebiliyoruz. Günümüz dünyasında hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler başta kendi nefisleri olmak üzere her türlü soruna yabancı, hakikatten uzak, hazla hız arasına sıkışıp kalmış sığ hayatları yaşamak zorunda.

Hal böyleyken insanlık belki de tarihinin en keskin varoluş virajlarından birisinde. Özellikle Müslümanlar olarak hız kesmez, Cenab-ı Hakk’ın ikazlarını dikkate almazsak korkulur ki Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olacağız!

 

 

 

 

[1]  “Ve o hırpalanıp ezilmekte olan kavmi de yeryüzünün, bereketle donattığımız doğusuna ve batısına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrailoğullarına olan o güzel vaadi, sabırları yüzünden gerçekleşti. Biz de Firavun ile kavminin yapageldikleri sanat eserlerini ve diktikleri binaları yerle bir ettik.” (A’raf, 137)

[2] “Hatırlayın ki, sizi Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık için) kız çocuklarınızı hayatta bırakıyorlardı. Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.” (Bakara, 49)

 

[3]  Yunus, 93

[4] Bakara, 51

[5] İsra, 4

[6] Yunus, 32

[7] Maide, 64

[8] Yunus, 70

[9] Bakara, 61

[10] Bakara, 83

bottom of page