Ölüm Yaşamın Sonu: Bir hayal ürünü olarak Cryonics Projesi
Bazı canlıların hibernasyon yöntemi ile bir kış dönemi ya da daha uzunca bir süreyi kendi vücut ısısını çok düşük seviyeye çekerek bir nevi uykuya daldığını ve sonrasında yaşamına normal olarak devam ettiğini biliyoruz. İşte bu yöntemi taklit ederek geliştirilen Cryonics Projesi, çoğunlukla dermansız bir hastalığa yakalanan insanlar üzerinde uygulanmış. Eceliyle ölenler hızlı bir şekilde kliniğe getiriliyor, sıvı nitrojen tüplerinde bekletilen cesetler, tüm kanları çekildikten sonra özel tüplere yerleştiriliyorlar. Belli bir ısıda sabitlenerek, vaat edilen ‘o ileri teknoloji’ devrin gelmesini bekliyorlar.
Sanmayın ki bu proje milenyum devriyle ortaya çıktı. 1970’lerde Cryonics projesi oldukça popülerdi. Birçok ünlü isim şirketle irtibata geçmiş ama şirket hiçbir zaman isimlerini açıklamamış. Şu anda bu proje kapsamında dondurulan 230 kişi bulunuyor. 2035-2040 yılları arasında 230 kişinin çözülmesi planlanmış. Bu beyhude ölümsüzlük arayışında ruha ne oluyor, onunla ilgili herhangi bir açıklama da yok tabi.
Bu proje size de acizliğimizin ve kibrimizin boyutunu göstermiyor mu?
İnsan ‘sığ’lığı ile nasıl da Rabbimizin kusursuz derinliğinde boğuluyor! Oyun ve oyalanma dünyasına körü körüne bağlanan nefis illeti, küçücük bir umudun peşinde zamanını, parasını, hayatını hiç düşünmeden nasıl da harcıyor.
İnsanoğlu doğar, yaşar ve ölür. Bir gün öyle ya da böyle ölecek bedenler için ne kadar da çok aksiyon!
Ne için?
Bir gün daha yaşar mıyım? Ahiret akıbetinden bihaber ya hani, bu dünyada akıbeti kendi belirliyor sanıyor. Ne kibir ama!
Oysa Hz. Allah (CC.) Yunus Suresi 23. Ayette:
''Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size haber vereceğiz.'' demiyor mu?
Buna rağmen insan, ezeli kaderin hesabını tutmaktan, ne bir nefes ileri ne de geri kalmayacak olan o mutlak sona müdahale edip ‘vel ba’sü ba’del mevt’i görmezden gelmekten; ölümsüzlük biletini milyon dolarlar ödediği bir dondurulma antlaşmasına değişmekten vazgeçmiyor. Bunca telaştan anlıyoruz ki insanın yaradılışından getirdiği bir ölümsüzlük arayışı var. Bilinç düzeyinde açıklayamadığımız organik bir şekilde ötelere bağlı olan bir tarafı var ruhun demek ki. Demek ki ruh nasıl olduğunu bilemese de sonsuzluğun tınısını duyuyor içinde ve peşine düşüyor. Ama bunu yaparken ruha ne olduğu sorusundan değil de bedene ne olacağı sorusundan yola çıkınca işte böyle çıkmaza giriyor. Hâlbuki bedeninin değil ruhunun derdine düşse dondurulmaktan yeniden dirilmeye yol bulabilecek.
Şeyma Doğan / Mart 2018