top of page

Yakub-ul Çerhi (ks)

 

Silsile-i Saadatın on sekizinci altın halkası olan bu zatın boyu çok uzun, rengi buğday, sakalı şerifi geniş ve siyah olup arkadan görünürdü. Gözleri siyah, sesi “Radul melaikeleri” gibi yüksek idi.

Bu mübarek zat şöyle anlatıyor:

-Buhara’dan dönmek üzere iken Hace Bahaüddin hz. ne rastlamıştım ve “ Beni gönlünüzden çıkarmayınız.” diyerek niyaz etmiştim.

3

Hace hz. buyurdular ki:

-Gideceğin zamanda mı benim yanıma gelirsin?

Dedim ki:

-Hizmetinize müştakım.

Buyurdular ki:

-Neden?

Cevap verip dedim ki:

-Zira cümlenin ulusu ve cümle halkın makbulüsünüz.

Dediler ki:

-Bundan daha iyi bir delil söyle!

Ben de dedim ki:

-Hadis-i sahihdir ki: “ Hakk Teala bir kulunu dost edinince, onun muhabbetini kullarının gönlüne düşürür.”

Benim bu sözümden sonra tebessüm eyleyip buyurdular ki:

-Biz Azizan’ız!

Bu sözünden sonra durakladım. Zira bir ay kadar evvel gördüğüm bir rüyada bana “ Azizan’a mürid ol!” denilmiş idi ve ben bu rüyayı unutmuş idim; o anda hatırladım. Yine beni hatırdan çıkarmamalarını rica ederek kendilerinden ayrıldım.”

Yakub-ul Çerhi (k.s.) yolda Hace Bahaüddin hz. nin işareti vechile Taceddin-i Deşti ile görüşerek Belh üzerinden memleketine döndü. Fakat az bir zaman sonra bir sebeple Buhara’ya geldi; derin bir sevgi ve mıhabbet ile Şah-ı Nakşibend hz.nin hizmetine girdi. Bu intisabın şeklini ve Şah-ı Nakşibend hz.nin nasıl büyük bir ihtiyat ve zorlukla talibleri kabul ettiğini bazı eserlerinde bil-vesile şöyle anlattı:

-Hace Bahaüddin hz.nin sohbetlerine eriştiğimde: “ Biz kendimizden bir şey istemeyiz. Bu gece görelim; eğer seni kabul ederler ise biz de kabul edelim.” buyurdular. Ondan daha dar bir geceye asla tesadüf etmedim. Bu kapının bana kabul ile mi, red ile mi açılacağını düşündüm. Sabah olunca yanına vardım. “ Seni kabul ettiler ama Hace Alaeddin’in sohbetinde olacaksın.” buyurdular.

Yakub-ul Çerhi hz. Buhara’da senelerce Şah-ı Nakşibend hz.den süluk görmüşler; bunun ikmalinden sonra, Şah-ı Nakşibend hz. Buhara’dan sefer etmesine icazet vermişler ve şöyle buyurmuşlardır:

-Ol nesne ki, bizden sana erişmiştir; rüsum-u tarikat ve esrar-ı hakikat’tır. Onu Hakk Teala’nın kullarına eriştir, ta ki onlara sebeb-i Saadet ola!”

Mevlana Yakub-u Çerhi hz. Şah-ı Nakşibend hz.nin ahirete irtihalinden sonra işaretleri üzere Çeganiyan’a Alaeddin Atar hz.nin yanına giderek vefatlarına kadar sohbetlerinden ayrılmamışlardır. Bu zatın ölümünden üç gün sonra Hulutü’ye dönmüş, intikallerine kadar burada icray-ı irşad ile vakit geçirmişlerdir.

Kaddesallahu sırrahül aziz. Allah-ü Teala cümlemizi himmetiyle mecur kılsın. (Amin)

Rahmetullahi aleyh rahmeten vasia.

bottom of page