Aslı Erdul
MEZAR TAŞIMIZDA YAŞIMIZ KAÇ OLSUN?
Kendi kendimize bir ömür biçemiyoruz elbette. Dünyada kalış ve ondan çıkış, nerededir; ne zamandır;
nasıldır?Bilmiyoruz. Ömür, fani dünyanın fani itibar ve nimetlerine kök salmak için değil, ebedi hayattaki konumumuzu
belirlemek için verilmiş bir fırsattır. İslam, yaşamak için dünyanın nimetlerinden faydalanmayı, çalışmayı, imar
ve inşa etmeyi, evlenmeyi emretmiş; helal dairesini geniş tutmuştur. Fakat bir şartla boynumuza yüklenen kulluk vazifesini unutmadan.
Ömür bir sermayedir ve çok değerlidir. Milyonları verseniz yaşanmış bir günü, alıp verilen nefesi geri döndüremezsiniz. O halde öyle bir ömür sürmeli ki insan, ölüm gelip çattığında geri döndürülmeyi dilemesin. Tüm fırsatları harcadığı halde ölümün de öldüğü baki hayatta ikinci bir şansı dilenmesin.
Bu olacak mı, insan türlü argümanlarla ‘’izm’’ler peşinde koştuğu, nefsini eğlediği bu yaptıklarının doğru olduğunu iddia ettiği halde dünya imtihanını yeniden yaşamayı isteyecek mi? Ne dinin içinde ne dışında durduğu, Rabbini unuttuğu, bağını kopardığı, günah yükleri ile fıtratını bozduğu için: Kuşkusuz evet! Kaçırdığı fırsatı görecek, pişmanlık içinde muhakak kalacaktır.’’En sonunda her birine ölüm geldiği zaman diyecek ki ‘’Ey Rabbim döndür , döndür .Beni döndür.Belki ben o geride bıraktığım (dünyada) iyi bir iş yaparım.(Müminun 99-100)
O ebedi hayatta ise ‘’ Ey Rabbimiz bizi yakın bir zamana kadar ertele çağrına uyalım ve peygamberlerin izince gidelim(İbrahim suresi 44) ,
‘’O insan işte o gün anlar fakat o anlamadan ona ne fayda!Ah ne olurdu ben daha önce bu hayatım için (iyilikler yapıp) sunmuş olsa idim der. ‘’(Fecr suresi 24)sözleriyle geri dönmeyi arzulayacak.
Peygamberlerin izince gitmek , ömrü bu yolda yaşamak ve bu yolda mücadele vermek dünyadaki hakiki gayemizdir.
Peygambere İtaat Ne Kazandırır?
Peygamberlerin çağrısına kulak vermek kalpleri diri tutar, gönle huzur verir ; ne yaptığını ve ne yapacağını bilerek ulvi gayelerle yaşamayı sağlar.Nimetler ve musibetler karşısında duygu kontrolünü ve doğru davranışları sergilemeyi kolaylaştırır.Ahiret alemine olan iman , dünyada mutlak adaletin mümkün olmadığı hakiki adaletin ise baki alemde olacağı bilgisine insanı ulaştırır.İsyan ve ümitsizlik duygusundan depresiflikten korur.Göz gördüğünün ötesi olduğunu bilir , kulak vahye kulak verir , böylece kalpler akleder ve peşin olan dünyadan özgür kılar mümini.
Kendince bir yol tutanlar bela, musibet zamanlarında ve beklentilerinin gerçekleşmediği durumlarda bunlarla nasıl baş edeceklerini bilemezler. İnanç ve ibadetin boş bıraktığı kalp, yolunu şaşırır kör misali nereye gideceğini bilemez. Bu körlük vahyin nurundan ışığından mahrumiyetten kaynaklanan bir körlüktür. ‘’Bu dünyada kör olan âhirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır’’(İsra Suresi 72). Doğru yol insana mümin kisvesini giydirir.Zira Allah en mükemmel yaşam biçimini ayrıntı ile izah etmiştir.Bunun dışında hangi grup hangi fikir hangi töre ne olursa olsun hep eksiktir , insanı tam anlamı ile tatmin etmekten uzaktır.
Pişmanlık, peygamberlerin çağrısına kör sağır gibi davranan kendine okunan ayetleri düşünmeyen akletmeyen kalpleri öldüğü halde kendilerini sağ zannedenler içindir.Her birimiz bu dünyaya islam fıtratı ile geliyoruz.Yani bozulmamış saf halimiz temiz halimiz İslam fıtratıdır.
Fıtrat Bozulur mu?
Doğuştan bahşedilen fıtrat, yalnız İslamı kabule uygun olmayı ifade etmiyor. Fıtratta komplike bir yapı mevcut.Her insana özel olan bu potansiyelin içinde kabiliyetler, iyiliğe yatkınlıklar da var zaaflar da var.Herkesin hamuru farklı bir kıvamda.Bu yüzden yapabileceklerimiz , fırsatlarımız ve imtihanlarımız farklı farklı. Din, insana zaafları ile başa çıkabilmeyi , kabiliyetleri ile faydalı olmanın mükâfatını öğretir. Hiçbirimiz Rabbimizin bahşettiği kabiliyetlerden dolayı O’ndan aferin alacak değiliz .Takdir şuna olacak ki; bu kabiliyetler hidayet yolundan ayrılmadan iyilik ve doğruluk uğrunda insanlığın yararına kullanılmış olsun.’’İşte bu bir öğüttür.Dileyen Rabbine bir yol tutar.’’(İnsan suresi 29)
Yaşadığımız ortam, bulunmayı tercih ettiğimiz çevre, aldığımız eğitim, arkadaş ve aile ortamı bu fıtrata dokunuşlar yapıyor. Temelinde islam fıtratında doğduğumuz halde saydığımız etkenlerle bu fıtrattan savrulabiliyor hatta ona yabancı kalabiliyoruz.Bu manevi bozulma yani fıtratı tahrip, insanı Rabbinden ve O’nun yoluna yönelmekten alıkoyuyor.Ahireti unutturuyor.Kur’an’ı okusa da anlamayan , etkilenmeyen , umursamayan; peygamberi de görecek olsa ona inanamayacak bir körlüğe sağırlığa bir çeşit manevi ölüme sebep oluyor . Yaşadığı halde ölü olan, gördüğü halde kör olan, duyduğu halde sağır olan, kalpleri olduğu halde onunla düşünemeyenler insanlar çıkıyor ortaya.Fırsatlarını kabiliyetlerini insanlık yararına iyi işler yapmak için değil bireysel bir yaşam için kullanıp kendi merkezlerinde ömür tüketiyorlar.Zaaflarının esiri olduklarını idrak edemiyorlar.
Fıtratın bozukluğu kulaklarda ağırlık , kalplerde kilit oluyor. Vahiy ‘’ O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir." Buyurduğu gibi.
Eskiler mezar taşlarına Allah’ı tanıyarak O’nu bilerek yaşadıkları zamanı ömürden sayıp yazarlarmış.Piri fani göçtükleri halde heba ettikleri zamanı yaşanılmış olarak kabul etmezlermiş.Allah’ı bilmek , kulluk şuurunda olmak kendi nefsi , ailesi , içinde yaşadığı toplum konusu da insanı dertli yapar.Yüksek sorumluluk şuurunu aşılar.Topluma yararlı bir uzuv olma gayreti kazandırır.Ve bu uğurda yaşanmış zamana ömür denir.Sahi biz kaç yaşındayız , mezar taşımızda yaşımız kaç olacak?